Andrew Korybko: Trendstorm'a tekrar hoş geldiniz! Şimdi, Türkiye'nin BRICS'e katılmaya yönelik iddialı önerisine bir göz atalım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen hafta Türkiye'nin BRICS'e tam kapsamlı bir üye olarak katılmak istediğine dair beyanı çok dikkat çekti ancak aynı zamanda da bunun mümkün olup olmadığına dair pek çok tartışma yarattı. Türk lider, kendi Ortadoğu ülkesinin ortaklığa kabul edilmesinin onu "BRICST' e" dönüştürebileceğini ve bu fikrine kurumdaki meslektaşlarının her biri tarafından çok olumlu yaklaşıldığını söyledi.
Türkiye'nin önerilen üyeliğine ilişkin, yumuşak güç etkileri açısından onun ilk Ortadoğu ve Müslüman ülkesi olması, pratik açıdan da bu hızlı gelişen ekonomiye grubun finansal kaynaklarına erişiminin sağlanması dahil olmak üzere blokta meşru argümanlar var. Öte yandan, eleştirmenler BRICS'in halihazırda fazlasıyla genişletildiğini ve bütünleşmesinin tamamlanmamış olduğunu ve kendi imajına olabilecek yararların, genişlemenin örgütsel zorluklarına ağır basmadığını iddia ediyorlar.
Bu "ya olacak, ya da olacak" seçeneğinin ötesine bakacak olursak, Türkiye'nin neden tam da bu zamanda BRICS'e katılma konusundaki çok açık ilgisinin üzerinde durmak önemli; bunun nedeni bazı analistlerin de belirttiği gibi Başkan Erdoğan'ın motivasyonlarından biri olan AB ve NATO'ya olan hoşnutsuzluğunu işaret etmesidir. Ne de olsa, Türkiye ile ABD ve diğer iki kuruluş arasındaki ilişkiler, tarihsel olarak en kötü durumunda olduğundan Türkiye'nin aralarında "denge kurmak" isteyeceği akla uygun geliyor.
Ankara, BRICS'e katılma konusundaki son derece reklamı yapılan yüksek ilgisini son zamanlarda üzerine uygulananı baskıyı hafifletmek amacıyla bu üç tarafın her biri ile müzakereyi artıran bir güç olarak kullanabileceğini düşünüyor olabilir, özellikle ABD'nin ileriye dönük olarak Türkiye'nin Rusya'dan S-400 anti-füze sistemi satın alması ve bir Amerikan papazının hapsedilmesine ilişkin CAATSA (Amerika'nın Hasımlarına Yaptırımlar Yolu ile Karşı Durmak) yaptırımlarına ve diğer olası ekonomik kısıtlamalara karşı. Eğer durum buysa, Türkiye'nin teklifinin bu strateji ışığında tekrar değerlendirilmesi gerekiyor.
ABD, 2016 yazında Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhindeki başarısız darbe girişimi nedeniyle istemeyerek de olsa hızlandırdığı Türkiye'nin çok kutuplu düzene doğru eğiliminden korkuyor ancak, son iki yılda Ankara'yı bunun için cezalandırmakta o kadar ileri gitti ki artık Washington için de en ufak bir şekilde geri dönmesi zorlaştı. Aynı doğrultuda, Türkiye de bu stratejik yeni yönelimi yürütmekte çok ilerledi öyle ki o da artık gerçekten yönünü geri çeviremeyecek durumda. Bu da BRICST'in bir müzakere pusulası olarak kullanılsa da, aynı zamanda bunun çok güçlü bir sembolizm taşıdığı anlamına gelir.
-Andrew Korybko: Türkiye'nin BRICS'e katılmak istemesi konusunda ciddi olduğunu mu düşünüyorsun, yoksa bunu ABD'nin dikkatini çekmek ve onunla bir uzlaşmaya varmak için son çare girişimi mi?
-Serap Balaman : Türkiye BRICS bloku (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) liderlerine kısaltılmış isimlerine T harfinin eklenmesini önerme konusunda çok ciddi. Üye olmaktansa işbirliği içinde olmak seçeneği de tüm olumlu ve olumsuz yanları incelenerek değerlendirilmesi gerekiyorsa da Türkiye bu seçeneği değerlendirmiş ve kararlı görünüyor.
BRICS Grubu üyelerinin dünya ekonomisindeki paylarının küresel ekonomide önemli bir ağırlığı var; Batılı olmayan ülkelerin birleşmiş potansiyeli dünyanın ¼ kara kütlesini kontrol ediyor ve dünya nüfusunun %40 nı teşkil ediyor. Bu ülkeler arasında proaktif işbirliği yeni bir küresel ekonomik sistemin doğuşunu kolaylaştırır.
BRICS üyelerinin bölgesel ilişkiler konusundaki önemli etkileri biliniyor; hepsi de G-20 üyeleri ve üye ülkeler ABD egemenliği altındaki IMF ve dünya bankasına paralel olarak kendi gelişim bankalarını kurdular. BRICS üyesi milletler "çeşitli, istikrarlı ve öngörülebilir" yeni bir küresel para birimine ihtiyaç olduğunu ilan ettiler.
Her ne kadar BRICS olgusu ve kısaltılmış simgesi 2001 yılında bir Goldman Sachs Varlık Yönetimi başkanı tarafından hayal edildiyse de, dünyanın ciddi olarak ekonomik ve politika düzeninde bir değişime ihtiyacı olduğu ve herkes için daha eşitlikçi bir sistem kurulması konusunda hepimizin aynı fikirde anlaşacağımıza inanıyorum.
Dünyada belli sayıda uluslararası örgütler var. Bunlar ulusların daha iyi işbirliğine yönelik karşılıklı istekleri sonucu ortaya çıktılar. Türkiye bazı kuruluşlara doğrudan ve bazılarına da dolaylı olarak katılıyor.
Türkiye hali hazırda D8 üyesidir, Gelişen 8 Organizasyonu (Bangladeş, Mısır, Nijerya, Endonezya, İran, Malezya, Pakistan ve Türkiye) D-8 resmi olarak kurulmuştur ve 15 Haziran 1997'de İstanbul'da düzenlenen Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesi sonunda İstanbul Deklarasyonu ile faaliyetlerine başlamıştır ve Türkiye 3-4 Kasım 2018'de 18. D8 zirvesini ağırlayacak. İran, D-8 Üye Devletleri ile iş ilişkilerini genişletmeye hazır olduklarını söyledi.D-8 organizasyonunun birleşik GSYİH'sı Çin ve ABD'den sonra en büyük üçüncü ekonomi olarak 12 trilyon doların üzerindedir.
Ayrıca Türkiye halihazırda MIKTA'nın bir üyesidir (Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye ve Avustralya)G-20 ile birlikte orta güçlerin BRICS gibi bir gruplandırılması.
Türkiye, ŞİÖ 'da bir diyalog partneri statüsünde ve bu farklı ülkeler arasındaki diyalogu desteklediği için Türkiye Cumhuriyeti'nin genel misyonuyla uyumlu.Türkiye, ŞİÖ üye ülkeleriyle ikili ilişkilere büyük değer vermektedir; bu ilişkiler bazıları ile oldukça yüksek bir ortaklık düzeyinde.
"Bu, ABD'nin dikkatini çekmek ve onunla bir uzlaşmaya varmak için son çare girişimi mi?" sorusuna gelince;BRICST daveti aynı zamanda Türk siyaseti açısından daha değişik gündemleri olan ABD ve İsrail'e bir mesaj olarak da düşünülebilinir.
-Andrew Korybko: Türkiye, bloğa katılmayla ilgili olarak ciddi olmasa bile veya sonuçta başarısız olsa bile, BRICS + inisiyatifinin önde gelen bir üyesidir, bu nedenle bu ilişki ülkenin çıkarlarını hangi yollarla ilerletir?
-Serap Balaman : Geçen yıl bu zamanlar herhangi bir kişi BRICS balonunun patladığını düşünebilirdi. Brezilyadaki yanlış ekonomik yönetim ve yüksek düzey rüşvetten dolayı politik kriz, Dilma Rousseff'in, ülkenin Başkanının mahkemeye verilerek başkanlıktan indirilmesi, önceki Başkan Lula da Silva'nın yargılanması herkese kısaltılmış semboldeki B harfinin düştüğünü düşündürdü. Güney Afrika da benzer endişelerle Jacob Zuma'nın ülke ve Afrika Ulusal Kongre Hükümeti'nin başkanı olduğu dönemde yolsuzluk ve kötüye kullanma iddiaları ile kuşatıldı. BRICS üyelerinin karşılaştığı sorunlar dikkat çekecek kadar benzerlik gösteriyorlar; gerileme ve genel ekonomik faaliyetlerde keskin daralma. 2015 Kasım ayında aslında bu fikrin kaynağı olan Goldman Sachs, varlıklarının 2010 yılı en yüksek noktasından %88 düştüğünü bildirerek BRICS yatırım fonunu kapattı.
Geniş hacimleri, engin kaynakları ve genç nüfusları göz önüne alındığında BRICS'i kesin iptal etmek tamamen delilik olacaktır. Ekonomik performans başarı ya da başarısızlığın tek ölçütü olamaz.
Hepimiz, dünya ekonomik ve politik sistemlerinde dengelemeler ve büyük güç değişikliliklerine şahit oluyoruz. Tek kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu güç yapısına doğru küresel şekillenme, yeni ittifaklar ile bir araya geliyor. Çoğunlukla bölgesel ittifaklar önem kazanırken, bazı yeni ekonomik ve siyasi ittifaklar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti bu yeni devasa harekette yerini bulmaya çalışıyor. Avrupa Birliği'nin kapıları önünde uzun süre bekledikten ve şimdiye kadar sadece veren taraf olduktan sonra, şimdi artık bir değişim zamanı geldiğine inanıyorum.
Batı sistemi ne yazık ki, Atlantik iktidarının egemenliği altında fakat hala Asya ülkelerinden farklı birçok ticari ve iş değerlerine sahip. Her iki kültürden de bir parça olarak ve de coğrafya itibariyle tam ortada yer alan Türkiye Cumhuriyeti bu farklılıkları kendi yararına kullanabilir.
Bununla birlikte bugün dünya politik sistemi büyük ekonomik krizlerin eşiğinde ve hala düşük ölçekli bir savaş durumunda yaşıyor. Tüm organizasyonlar, yeni veya eski olanlar, gelecek planları tehlikenin kıyısında.
-Andrew Korybko: Genel olarak, Türkiye'nin BRICS+ ŞİÖ, İpek Yolu ve diğerleri gibi çok kutuplu projeleri benimsemesi stratejik yönelimine nasıl katkıda bulundu ve Doğu yanlısı eylemsizligi geri döndürülemez hale geldi mi?
-Serap Balaman : Türkiye ve Rusya ikili ilişkileri bir çok tehlikelerden sonra bile iyi gidiyor. Türk Akımı bunun için çok güzel bir örnek.
Bir BRICS ülkesi olmasa bile Türkiye'nin Venezüella ile ilişkisi son derece iyi. Türkiye ve Venezüella merkez bankası arasında bir anlaşma resmileşti. Temmuz 2018'de Venezüella merkez bankası, yaptırımlarla ilgili endişelerden dolayı altınlarını İsviçre yerine Türkiye'ye ihraç ettiklerini ve bunların Türkiye'de arıtıldığını açıkladı. Venezüella, 2018 yılında Türkiye'ye 779 milyon doları altın olarak ihraç etti ve arındırıldıktan sonra altın Venezüella'ya geri döndü.
Çin-Türkiye ilişkileri daha dinamik hale geldi ve Türkiye, Şangay İşbirliği Teşkilatı'nın (ŞİÖ) 2012 yılında "diyalog ortağı" oldu. Türkiye için çok önemli olan çeşitli konularda karşılıklı anlaşmazlığımız var. Örneğin, Çin'in PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımadığı ve Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Uygur Türkleri gibi konularda. Ancak bu konular diplomatik düzeyde kolaylıkla çözülebilinir.
1971 yılında diplomatik ilişkiler kurulmasından bu yana, iki ülke son yıllarda ikili ticaret ve ekonomik işbirliğini hızlandırmış, 27 milyar $ ikili ticaret hacmine ve Çin'in 2 milyar $ yatırımına ulaşmışlardır. Her iki ülkenin de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından tasarlanan Kemer ve Yol inisiyatifine olan bağlılığı, her iki ülkenin ve İpek Yolu üzerinde bulunan diğerleri için de olduğu gibi önemli iş fırsatlarını açığa çıkarmak anlamında umut vaat ettiği düşünülebilinir.
Türkiye İstatistik Kurumu'na göre, 2017 yılında Çin'in ithalatı, Türkiye'nin toplam ithalatının yüzde 9,7'sini oluşturuyordu. Aynı dönemde, Çin'e yapılan ihracat ise 1,3 trilyon dolar veya Türkiye'nin ihracatının yüzde 1,7'sini oluşturuyordu.
Türkiye'nin Çin ile olan ilişkilerinin gelişmesi Türkiye'nin Batı'dan görünür olarak stratejik yabancılaşması zemini ertesinde gerçekleşti. Ankara ile Amerika Birleşik Devletleri ve onun Batılı müttefikleri arasındaki farklar birikti, ilişkilerini zorladı. Gerçekten de, Temmuz 2016'daki başarısız askeri darbeden bu yana Türkiye'nin Batı ile ilişkileri tüm zamanların en düşük seviyesinde. Bu şartlar Ankara'nın Batı'yla giderek artan fırtınalı ilişkisi sonrası stratejik yönelişinde köklü bir değişimle Doğu'ya doğru yönelebileceğinin dikkate alınmasını gerektirdi.
Her şey iyi giderse, Türkiye'nin bu yeni eksen değişim yapısı istikrarlı olacak ve tüm ortaklar için yarar sağlayacaktır.
4 Agustos 2018
https://sputniknews.com/radio_trendstorm/201808041066889074-brics-turkey-economy/